Şu günlerde sorunlarıma çözüm bulmaya çalışıyorum. Nasıllar,
niçinler kafamdalar sürekli ama yoğunlaşmam gereken sınavlar var önümde. Neyse
kafamı dağıtmak için biraz farklı konulara değinmek istiyorum.
Geçenlerde annemle babamdan bir konuda izin almak istiyordum
da (bir konsere gitmek için.) bunun
derdi günler öncesinden içime düşmüştü. Her konuda ben bilirim demenin işe
yaramadığını görmüştüm; çünkü gerçekten ne yapılması gerektiğini bilmiyordum.
Neresinden başlamalıydım?
Nasıl konuşmalıydım? Ne dersem etkili olurdu? Açıkçası benim
için çok önemliydi onlardan iznin çıkması. Başına buyruk hareket edebilecek
kadar özgür değildim çünkü. Düşündüm, hatta bu konuda arkadaşımın bile fikrini aldım. Sıra geldi o
akşam o iznin alınması için yapılması gereken konuşmaya. Bir türlü nasıl
başlamam gerektiğini bilmiyordum. Aklım hep onların ikna olmayacağına gidiyor ve konuşmaktan bile vazgeçiyordum.
Neyse toparlayıp konuşmak üzere konuyu açtım. Açılmasıyla kapanması da bir oldu
tahmin ettiğim gibi.
Çok yıkılmıştım. Avukatlar aklıma geldi o an. Ben daha iki
kişiyi ikna etmekten bahsederken onlar onlarca kişiyi ikna ediyorlardı hergün.
Nasıl yapıyorlardı peki? Sonuçta bu bir yetenek değildi.
Annelerinin karınlarından üstün bir iletişim gücü ile
çıkmıyorlardı elbette. Ama nasıl geliştiriliyordu? Bir daha böyle zor bir durumda
kalmamak için araştıracağım. Kesinlikle bir çözüm olmalı.
İnsanların hep iletişimden kaçtığını gözlemliyorum şu aralar.
Konuşulması gereken konular ya erteleniyor ya da konuşmadan halledilebilecek
yollar aranmaya başlanıyor. Okulda grup çalışmaları yerine bireysel çalışmalar tercih ediliyor.
Zor geliyor çünkü başkalarıyla bir şeyler paylaşmak. Kendim yaparım
daha iyi, mantığını güdüyor öğrenci de muhtemelen. Ne diye bu kadar şeyin
arasında bir de başkalarıyla muhatap
olsun ki? Ben de aynısını yapıyorum. Belki de bunu bir kaçış
yolu olarak görüyorum insanlar arasında düşüncelerimi dile getiremem korkusuna
karşı. Düşündüm şimdi de bu öyle; çünkü bir paylaşım olacak orada ve senin de fikrini söylemen
gerekiyor. Hele ki kendi kararının uygulanmasını istiyorsan, bir de diğerlerini
nasıl ikna edebilirim sorusu oluşuyor kafanda. Ne gerek bunca zahmete, sen
daima kaç iletişimden. Dışarıda insanlar iki kelimenin zahmetine
katlanamıyorlar. Geçenlerde dikkatimi çekti de ne çok insan görmezlikten
geliyor birbirini. Bir tebessümü bile esirgiyoruz bazılarından. Karşıdakinin de
görmediğini düşünerek kendimizden başka kimi kandırıyoruz acaba? Bir de bir
sürü zahmete kalkışıyoruz bunun uğruna; yolumuzu bile değiştirebiliyoruz kimi
zaman. Sonra söz konusu olduğunda ise aaa, sen de mi oradaydın diyerek kendi
yaptığımızı inkâr etmeye çalışıyoruz içimizde.
Aslında ayrıntı gibi görünüyor bütün bunlar. Selam vermişsin
vermemişsin, görüp de görmemiş gibi yapmışsın, ne olacak? Sadece insani
değerlerimizi kaybederiz ki bunun da pek bir önemi kalmadı günümüzde. Hayvana
verdiğimiz değer verilmiyor demek istemiyorum. Hayvanlar a en az bizim kadar değerli
çünkü. Ama şu bir gerçek ki insan olmanın verdiği avantajları iyi
değerlendiremiyoruz.
Başka bir olay daha. Otobüste gidiyorum. Şu daimi kural: Otobüste
cep telefonunuzu kapalı tutunuz.
İnsanlarımız da kuralları çok sever ya,
telefonunu yanlışlıkla açık bırakan veya durumu biraz abartıp konuşan
arkadaşlarımıza olan tepkiler... Açıkçası insanlığımdan şüphe duymaya
başlıyorum. Yahu güzel bir dille rahatsızlık belirtilse olmaz mı? Yoook. İlle
de araya girmeli birkaç küfür ya da yandan çarklı birkaç laf.
İletişim zayıf...
Ya ben ne derece iyiyim bu konuda? İknada başarısız olan benim,
başkası değil. Bunun gibi daha bir sürü olay. Hepsi başka manşet benim gözümde
de yarın sınavı olan yine benim. Başlasam fena olmayacak çalışmaya...
Bu arada şunu da unutmayayım. İstanbul'a üniversiteleri tanıma
gezisi yapıldı. İki gün içerisinde tanıyabildiğimiz kadarını tanıdık. Bir
tarafta da gidiş amacı çok farklı olanlar da yok değildi hani arada her grup gezisinde
olduğu gibi. Yine de hepimiz az çok yorum yapabilir duruma geldik üniversiteler
hakkında.
Gittiğimiz üniversitelerde genellikle tanıtımlar yapıldı ve her
fırsatta üniversite ve bölüm kararının çok önemli olduğu, üniversitede seçeceğimiz
bölümün hayatımızı belirlediği vurgulanarak bir kez daha düşüncelere boğulmamız
sağlandı. Bu artık olağan bir şekilde oluyordu. Direnişler kaybolmaya başladı
ve herkes kabuğuna çekilerek durumu kabullendi. Kendi dünyasını yaratmaya başladı.
Zaten başka ne yapılabilirdi ki?
Bu lafları her duyduğumuzda sinirleniyorduk
içten içe; sisteme ve sistemin getirdiklerine... Çoğumuz korkuyoruz, iletişim kurmak
istemiyoruz ya da iyi iletişim kuramıyoruz. İşlerimizi konuşmadan halledeceğiz
derken yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz kimi zaman da. Alışveriş yaparken bir
şey almak istediğimizde olsun, sınavda kafamıza takılan bir şeyde olsun,
haklarımızı savunmada olsun hayatımızın her yerinde kaçıyoruz bir şeylerden. Ya
konuşmaya yüzümüz olmuyor ya da olduğu halde cesaret edemiyoruz
reddediliriz korkusuyla.
Hâlâ daha sürdürüyoruz hayatlarımızı o zamanlar koyulan prensiplerle,
o zamanlar alınan kararlarla. Gelmiş gidiyoruz. Biz yine aynıyız. Değişenleri
gördüğümüzde bir silkeleniyor, bazı şeyleri fark etmeye başlıyoruz. Bir iki düşünüp amaaan boş
ver diyor aynen devam ediyoruz... " Değişim olduğu sürece yenilik vardır,
ilerleme vardır. Neden o değişimi yaratıp ben farklıyım diyemiyoruz? Bu o kadar
zor mu? Hiç zannetmiyorum. " Yapanlar olduğu sürece imkânsız gördüklerimiz
sadece bizim gözümüzde öyledir. Niye bir şeyler için hep sonra diyoruz? O an
yapmıyoruz, hep erteliyoruz? Değişimin ertelenmesi demek ilerlemenin durması demek
oluyor bütün bunların yanında; çünkü insan değişmediği sürece her şey dönüp
dolaşıp aynı yere geliyor, yaşananlar hiç değişmiyor. "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder