Bugün cuma, haftanın sonu. Tatile girdik sayılır ama hiç tatile
girmiş gibi hissetmiyorum kendimi. Bütün hafta boyunca kemirip durdu beynimi
bazı kaygılar. Sınavların bitmeye başlamasıyla beraber ÖSS'nin heyecanı kapladı içimi. Bu duygu
heyecandan biraz farklı sanırım, daha çok bir endişe ve korku...
Şu günlerde sorunlarıma çözüm bulmaya çalışıyorum. Nasıllar,
niçinler kafamdalar sürekli ama yoğunlaşmam gereken sınavlar var önümde. Neyse
kafamı dağıtmak için biraz farklı konulara değinmek istiyorum.
Sınav sonuçları açıklanmaya devam ediyor. Bir heyecandır
alıp götürüyor okulu. Senenin sonu yaklaştıkça bir telaş kaplıyor herkesi. Bir
yılı geride bırakacak ve o maratona atılacaktık biz de. Hep bu konu açılınca
saatlerce konuşabiliyorduk; ancak kendimizin de hazırlanacağına bir türlü
inanamıyorduk. Şahsen ben inanamıyorum. O kadar hızlı geçiyor ki zaman bu
yoğunluğun içinde... Şu günlerde sınav sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte çok çabuk çaresizliğe kapılıyorum.
Uzun bir zaman geçti en son yazdıklarımdan sonra. Çok yoğun
bir şekilde sınavlara çalışıyorum. Ya da en azından çabalıyorum. Her gün bir
sınav oluyoruz. Sonuçlar da öteki haftalarda bir bir açıklanır. Yine herkesin
not ve ortalama hesapları yapma vakti gelir. Toplanır, bölünür… İhtiyaç varsa
hocalarla gerekli konuşmalar yapılır. Herkes fark ettirmeden birbirinin notunu
öğrenmeye çalışır bir yandan. Hırs yaptığının fark edilmesini istemeyenler de herkesin notlarını
bildikleri halde bilmiyormuş gibi yaparlar. En çok göze çarpanlar da onlar olur
genelde. İşte böyle bir koşturmacanın içindeyim şu anda. Bir yandan da bazı problemlerimin olduğunu düşünüyorum.
Bu yüzden de yazıyorum.
Bugün canım okulda yazmak istedi. Öğle arasında hiç kimse de
olmuyor zaten sınıfta. Rahat rahat yazabilirim bir kaç aklıma takılanı. Az önce
hastaneden ve hastanelerden bahsediyorduk. Hastaların güçlüklerle nasıl baş
edebildiğini tartışıyorduk. Her kafadan ayrı ses çıkıyordu. Herkes kendi
yorumunu söylüyordu. Onların nasıl bir düşünce sistemi ile ayakta
kalabildiklerini düşünüyorduk. Yıllardır fiziksel engelli olup fiziksel sağlığı
yerinde olan insanların bile yapamadıklarını yapanları gösterir bize kitaplar, televizyon
ve radyo programları.
Günlerden pazartesi, hafta başı. Birçok insan için anlamı farklı.
Kimsinin ödemesi var, kimisinin toplantısı, kimisinin seyahati, kimisinin ise
biz öğrenciler gibi sınavı...Okullara, özellikle de ÖSS ve OKS' ye hazırlananlara
sürekli rehberlik uzmanları geliyor. Uzun bir süre bizleri bilgilendirme amaçlı
konuşmalar yapıyorlar. Onların deyişiyle bizleri rahatlatmaya çalışıyorlar.
Açıkçası şöyle bir durum var. Bunu bugün sadece düşündüm, kimseye söylemedim;
çünkü insanların tepkisinin ne olacağı beni düşündürüyordu.
İşte yine yazıyorum. Bugünlerde dikkatimi çeken konular oldu.
Çok basit gibi görünen aslında başlı başına birer sorun. Zincirin gücü en zayıf
halkasındadır diye bir söz söylemişti kimya hocamız, gerçekten de öyle. Hayatta başımıza gelenlerin
çoğu, zamanında önemsemeyip küçük gördüğümüz şeylerden geliyor...
İnsanları anlayamıyorum bir türlü. Çok enteresan ki hepsi aynı
kılıklı; ancak hepsi ayrı bir çeşit. Kimi menfaat peşinde, kimi para…
Herkes ayrı bir telden çalıyor yani. Bir
şey söylüyorsun kimisi ilk seferde anlıyor, kimisi ikinci seferde, kimisi ise
üçüncü seferde. Gel de hepsinin bir seferde anlayabileceği şekilde anlat
istediğini.
İnsanlar hakkında bir genelleme yapmak geliyor içimden. Sonra
kendi kendime şöyle diyorum: Dur, henüz zamanı değil. Sen kendini ne zannediyorsun
da içinde toplu iğnenin başı kadar kaldığın bir topluluk hakkında bir genelleme
yapmaya kalkışıyorsun.
Yaşamımızı değiştirmenin tek yolu gerçek bir karar vermektir.
Karar verin, sonuna kadar pes etmeden, gereken bedeli ödeyerek istediğinize
sahip olabilirsiniz.
Hayat anlardan oluşur. Bu anlar ise saatleri, günleri,
ayları, yılları oluşturur. Her ânın bizim için önemi farklıdır; her an farklı
şeyler düşünüyor oluruz. Kimi olumsuzluklar ya da yaşadığımız güzel şeyler
beynimizde dolaşır durur. Bir günde ortalama altmış bin düşünce geçer
zihnimizden. Biz bu düşüncelerin sadece birkaçını yakalayabiliriz. Diğer
düşünceler fark ettirmeden kaybolur. Bu anlarda düşündüğümüz şeyler hayatımızı
belirler. Daha doğrusu düşünme alışkanlığımız hayatımıza yön verir. Hayatımız,
düşündüğümüz şeylere göre anlam kazanır. Büyük veya küçük düşünmek sizin elinizdedir.
Sorunlarımız bize yaşam gücü verir. Bunları sorun olmaktan
çıkarıp bunlara hedefimiz yolundaki basamaklar olarak baktığımızda, bakış
açımızı fırsat çerçevesine göre ayarladığımızda… Bir sorunla karşılaştığımızda,
bunu kendim için nasıl kullanabilirim sorusunu sormak çok iyidir. Bu durumun
birçok örneğiyle karşı karşıya kalıyoruz. İşte bunlardan biri:
Saçma hatta gülünç gözükebilecek adımlar atarak, sizi daha
önce yenilgiye uğratmış eski engellerin etrafından sakince geçebilirsiniz.
Yavaşça fakat acısızca içinizde sürekli başarı isteği geliştirebilir ve
değişime doğru giden kalıcı bir yol oluşturabilirsiniz.
Üzerinde durulması gereken bir diğer durum da nehrin sürekli
akıp gitmesidir. Kendinizi bir nehre benzetirseniz, suyun sürekli akacağına
güvenip kendinizi boş vermeyin; çünkü başarı oturmakla gelmez. Bu nedenle hedefinizi
son anlara bırakmayın. Başarı düzenli bir çalışma sonrasında gelir. Bekleyip,
hiçbir şey yapmadan sadece iyi puanları hayal etmekle gelmez.
Ülkemizde her yıl yaşanan sınav heyecanıyla birçok lise
öğrencisi, hayallerine ve umutlarına ulaşmaya çalışıyor, geleceğini çiziyor.
Ortak hedef ise, rakipleri geride bırakarak hep hayal edilen üniversiteye ve bölüme girmek. Bunun için
öğrenciler sınav gününe kadar kendilerine bambaşka bir dünya kurup diğer
insanlardan farklı bir hayat yaşıyorlar. Okul, dershane, özel ders demeyip bir
de testlerle, denemelerle uğraşıyorlar
ve günlerinin çoğu büyük bir kargaşa içinde geçiyor. Elbette tüm öğrencilerin
hayali ümitlerini bir dahaki seneye ertelememek, iyi bir puan alıp, istediği bölüme yerleşmek.