Bugün canım okulda yazmak istedi. Öğle arasında hiç kimse de
olmuyor zaten sınıfta. Rahat rahat yazabilirim bir kaç aklıma takılanı. Az önce
hastaneden ve hastanelerden bahsediyorduk. Hastaların güçlüklerle nasıl baş
edebildiğini tartışıyorduk. Her kafadan ayrı ses çıkıyordu. Herkes kendi
yorumunu söylüyordu. Onların nasıl bir düşünce sistemi ile ayakta
kalabildiklerini düşünüyorduk. Yıllardır fiziksel engelli olup fiziksel sağlığı
yerinde olan insanların bile yapamadıklarını yapanları gösterir bize kitaplar, televizyon
ve radyo programları.
Her yerde anlatılır, araştırılır onların hayatı. Hep
merak konusu olmuştur; çünkü bir eksiklik vardır toplumda. Hep o eksiklik
aranır aslında. O tılsımın ne olduğu merak edilir. İnsanlar bir anlam veremez
kendilerince. Hasta insanlar, özellikle de felç geçirmiş veya tedavisi zor olan
bir hastalığa yakalanmış olanlar nasıl dayanabiliyor hayatın cilvelerine.
Kendimi onların yerine koyduğumda bile yüz ifademin değiştiğini hissediyorum.
Böyle bir durumun başıma geldiğini düşünemiyorum bile. Ben bunu düşünemezken onlar
sağlıklı insanların başaramadıklarını başarıyor, her gün daha iyi olmaya
çalışıyorlar. Onların bu çabası da herkesi hayretler içinde bırakıyor.
Düşünürken ve bunları yazarken yanıtı bulamaya başlıyorum.
Onlar inanıyorlar.
İnanmak zorundalar; çünkü gerçekten iyileşmek istiyorlar. Dolayısıyla da ne
yapılması gerektiğini çok iyi biliyorlar. Böyle olunca da her türlü güçlük vız
gelip tırıs geçiyor onlara. Olağan üstü canlılar olarak nitelendiriliyorlar.
Hâlbuki düşünüldüğünde yaptıkları sadece sonuna kadar inanmak. İstekleri
gerçekleşinceye kadar, hiç yılmadan, hep daha güçlü bir şekilde. O gücü sürekli
alıyorlar ve dimdik ayakta kalmayı başarabiliyorlar. Bu bilince tüm insanların
sahip olması gerekmez mi diye düşünüyorum bir an ve kendimi hatırlıyorum. Ben
böyle miyim? Hayır diyorum hiç beklemeden; çünkü daha ilk aksilikte "tamam
yapmıyorum" dediğim şeyler geliyor aklıma sırasıyla. Evet, yaptığım,
sadece yok denecek kadar az bir çaba göstermek tüm bunların yanında. Sınavlarda
örneğin; bilirim ama yapacağıma inanmam. Hiç sormam kendi kendime" peki ya
niye çalıştın bu kadar yapamayacaksan” diye. Yapacağım derim ama beynimin bir
tarafı sürekli kaybetmeye odaklıdır ve kötüler kazanır derler ya bu olumsuz
taraf baskın gelerek inanan tarafı yok eder bir katil gibi ve amacına ulaşır. İnanan
taraf güçlü ise basar gider yoluna. İmkânsızlıkmış dinlemez, olmazmış dinlemez,
yapılamazı dinlemez. Kendi doğrusunu yapar ve hedefine ulaşır. Anlıyorum ki
insan bir yerde itiraf ediyor kendine: İnancım kuvvetli değil. Bu durum beni hep
yarı yolda bırakıyor. Ben yeteri kadar inanmıyorum. Bu gücün büyüklüğünü bilmiyorum;
çünkü hiç yaşamadım. Yaşayacağım, merak ediyorum, inancımla başarmak nasıl bir duygu?
Bu duyguyu tatmak istiyorum. Bakarım hoşuma gider, alışkanlık edinirim. Neden
olmasın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder