Zarafetlikte
hiçbir basitlik yoktur; bu yaklaşım kimi insanlar tarafından hafiflik olarak
kabul edilir. Oysa gerçek hafif ve basit insan böyle düşünenlerdi.
Medeniyetlerin temeline baktığımızda toplumlarının hep zarafetli olduklarını
görürüz. Böylece bu toplumlar sanatta, estetikte, şiirde, edebiyatta en üst
seviyelere ulaşmışlardır. Zirvelerin
sahibi olmak istiyorsanız. Zarif olunuz. Çünkü ariflik de zariflikten gelir.
Zerafet neden
hafiflik olsun ki? Çünkü bu sözcüğün zıt anlamlısı kabalıktır. Oysa zerafet,
incelik, riyakarlığa bulaşmadığı sürece güzel bir huydur. Zarif insanları
herkes sever, sayar.
Bazı kişiler,
özellikle bizim toplumumuzda yani Şark-İslam toplumlarında zerafet için şöyle
derler: “Zerafetin aşırıya kaçan yöne hafiflik alametidir. Ve kar ve ciddiyete
de aykırı düşer. Bu gibi haller toplumda tiksintiyle karşılanır. Her hususta
olduğu gibi, zerafet konusunda da itidalden ayrılmamalı; zarif olunacak yeri,
kişiyi ve zamanı iyi seçmelidir.”
Sevgili,
okuyucularım! Hemen şunu hatırlatmak isterim: Ben öteden beri bu şekildeki yorumların,
tavırların hep karşısında olmuşumdur. Bir
defa insan olmanın, insan gibi davranmanın, yani zerafetli olmanın yeri, kişisi
ve zamanı olmaz. Çünkü insan, yerine göre, kişisine göre ve zamanına göre
insan değildir.
Zerafetin, yani ahlaklı olmanın aşırılığı olmaz, yoktur böyle
bir şey. Belki bir menfaat için sahte zerafetlik tavırları içerisine girebilir
bazı insanlar, bu çok ayrı bir konu. Ve kar ve ciddiyet nedir? Bizler toplumsal
aile ve toplumsal devlet geleneğinde asık suratlılığı hep ciddiyet yaptık, hep
ve ???? zannettik. Zerafet yönünden,
toplum tarafından tiksinilecek bir şey varsa o toplum şüphe etmek gerekir.
Biz vekar dedik, asık suratlılığı marifet zannettik; Avrupa bunu, yani
zerafetliliği tüm yönleriyle aldı, kendi kişiliğine uyguladı bugünkü medeniyet
seviyesine geldi.
Güzel bakmak, güzel görmek ve güzel yaşamak
zerafetli bir kişilik sayesinde olur.
Toplumsal
hayatımızda zerafetle ilgili şöyle yaşanmış bir olay anlatılır:
Kadının biri
bakkala gidip, elindeki parayı uzatarak, “Lütfen bir ekmek verir misiniz?”
demiş. Bakkal kadına ekmeği vermiş. Kadın çıkıp gittikten sonra arkasından
şöyle konuşmu: “Garıya bak ya! Hem parasını veriyor, hem de yalvarıyor!”
Şimdi toplumda
böyle insanlar da var diye zerafeti elden bırakacak mıyız? Bırakın adam olacak
olanlar bu gibi insanlar olsun. Zerafet ve kibarlık her yerde geçer akçedir.
Çünkü zerafetin bir yönü de affetmesini bilmektir. Affetmemek, kin ve nefret beklemek zerafetsizliktir, kabalıktır. Zerafet
denilince akla sanat gelir, sanatla uğraşan insan da incedir, merhametlidir,
affetme duygusuna sahiptir. Affedici olmamak sırtımızda taşıdığımız kokmuş
patatesler gibidir. Tıpkı şu öğretmenin aşağıdaki öyküde verdiği ders gibi:
Lise öğretmeni
derste öğrencilerine şu teklifte bulunur: “Bir hayat tecrübesine katılmak ister
misiniz?” Öğrenciler, çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul
ederler. “O zaman…” der öğretmen, “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza söz
verin!” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın
hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”
Öğrenciler bu
işten pek bir şey anlamamışlardır. Fakat ertesi sabah hepsinin sıralarının
üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan
öğrencilerine şöyle öğretmen: “Şimdi bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her
kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın
içine koyun!”
Bazı öğrenciler
torbalarına üçer beşer tane patates koyarken bazılarının torbası neredeyse
ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen kendisine, “peki şimdi ne olacak?” der gibi
bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye
giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta,
bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar!”
Aradan bir hafta
geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez denileni yapmış olan öğrenciler
şikayete başlarlar: “Hocam! Bu kadar ağır torbayı her yere tışamak çok zor!”,
“Hocam! Patatesler kokmaya başladı İnsanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem
sıkıldık hem yorulduk!”
Öğretmen
gülümseyerek öğrencilerine şu çarpıcı hayat dersini verir:
“Görüyorsunuz ki affetmeyerek asıl
kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum
ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir insan olarak düşünüyoruz. Halbuki
affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.”
Lilay Koradan
Son hikaye saçma
YanıtlaSilHiiiicde degil anlayana
YanıtlaSilHiiiicde degil anlayana
YanıtlaSil