Hayatı Dinlemenin Önemi!



Bir akşam güneşi batıp, sokaklardan el ayak çekilince bahçenize çıkın ve dinleyin. Başınızı gökyüzüne kaldırın ve yıldızlara bakın. Kocaman, koskocaman bir gökyüzü… Yıldızlarla dolu. Sanki bir yığın elmasın serpiştirildiği koyu kadife bir halı gibi başınızın üzerine kaplamış gece, gündüz, ay ve mevsim boyunca tepenizde dönüp duruyor. Ay gümüş bir tepsi gibi parlamakta. “Daha dün incecik elmas bir hilaldi” diye düşünürsünüz. “Bir süre sonra yavaş yavaş incelip ortadan kaybolacak.” Dersiniz.


Her geçen gün biraz daha uzayıp veya biraz daha kısalan zaman ölçüsü ile, yaşadığınız her gün, güneşin doğuşunu veya batışını seyreder durursunuz. Bu tabiat düzeni yüzlerce yıldan beri böyle olagelmiş ve böyle de sürüp gidecektir.

İlk insan da bütün bunları sizin gibi aynı sevinç ve hayranlıkla seyretmiş. Ağaçlar çok eskiden beri böyle çiçek açıp böyle meyve vermişti. İnsan tabiata olan aşkı içinde zamanı aklına bile getirmezdi. Yıllar sonrasının aynı insanı ayları günleri, saatleri ve hatta dakikaları sayar oldu. Onun için artık zaman, “Koş! Koş! Daha çabuk!” zamanı oldu. Fakat neye yarar? Daha fazla koşmak güzel yaşamak mıdır? Değil elbet.

Evet çalış, fakat dinlemeyi de bil, hatta dinlemeyi de… Sessizliğin sesi ol ki huzurlu yaşayasın. Kaçımız uçsuz bucaksız denizi seyrediyoruz? Okyanusun dalgaları kulaklara bin bir diyarların ilahi musikisini taşımakta. Güneşe, ağaçlara, tabiata bak. Her biri renk cümbüşüdür.

Sonsuz yarışları içinde ne büyük ve ne ahenkli bir sükun taşımakta. Sen de dur ve bütün bunları dinle.
Dale Carnegie ne güzel söylemiş:
“Sabun köpüklerinde gök kuşağının renklerini, lapa lapa yağan karın içinde uçuşan serçeleri görebildiğimiz için Allah’a şükür edelim.”
“Eğer bize verilen nimetleri ve bütün güzellikleri göremeyecek kadar kör isek utanalım!”
“Elimizdeki nimetleri sayalım, ufak çabalarla ortadan kalkabilecek sıkıntıları değil.”

Yaşamanın gerçek amaca onu en verimli yoldan ve neşeyle yaşamaktır. Hayat bir güneş ise onun aydınlığını içine doldurmak; bir meyve ise onun lezzetini tadıp rayihasını koklamaktır. Hayat bir bardak iksir ise bardağı sonuna kadar içmektir. Hayatı güzel yaşamamak yenilecek nefis bir meyveyi dişleyip atmaya benzer; hayatı güzel yaşamamak, sevildiğinin farkında olmamaktır, sevene sırt çevirmektir.

Yaşama güzel bakmak, onu güzel görmek, güzel yaşamak istiyorsunuz. O halde, iyimserlikle bütün sevinçleri yaşa, kafanı ışıklandır ve kalbini sevgi ile doldur. Çünkü sevinç, kalpten güzelliklerin taşmasıdır. Güzel yaşamak için yakınlarını da yaşatmalı insan; yakınlarına da ışık vermeli, sevgi vermeli, huzur vermeli. Yüce Allah insanı yarattı, ona “yaşa?” dedi. Ve bütün nimetleri emrine sundu. Şu halde bütün bunları kıymetini bilelim. Zira şükür ve şükranlarımızı ancak böyle gösterebiliriz. Yüce yaratıcı bizleri tek de yaratmadı. Onun ihsan ve keremi o kadar büyüktür ki, insanları çift yarattı. Yalnız yenen yemeğin tadı olur mu? Yalnız yaşamanın tadı olur mu? Hiçbir meyve yalnız başına yetişmediği gibi, hiçbir mutluluk da yalnız başına yaşanmaz.


Lilay Koradan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder