İç dünyamızdan
dış dünyamıza vuran ışık neden söndü? Zeka ve sıhhatimizin üstünden bulutlar mı
geçiyor yoksa? Güzel yaşamasını neden
bilmiyoruz. Ne mutlu güzel yaşayan insana. Oysa…
Kavgasız otobüse
binemiyoruz, kavgasız otobüsten inemiyoruz; şarkı söylemiyoruz, şarkı
dinlemiyoruz.
Fotoğrafçı
mekanların bakınız: Resimlerin çoğu, yumruk çenede, hücum planları düşünen
birer Napolyon.
Güzel bir kız
geçiyor yoldan. Şeker mi şeker! Ama kaşın biri yerde, biri gökte! Burun
delikleri öfkeyle kabarmış! İnsanın, üç parmak ucuyla çenesinden tutup soracağı
geliyor.
Gülmüyoruz. Hayata güzel bakılıp iç
dünyamızdan dışarıya rengarenk ışıklar yayılsa…
Amerika’dan
“Hayatı Güzel Yaşa” Hastanesi varmış. Eli bal satan esnafın suratı sirke
satıyor.
Gülmüyoruz.
Şu yüzlerine
cenaze evinin hüznü sinmiş kalabalık, şehir tiyatrosunun komedi kısmından çıkıyor.
Boğaziçi vapuru,
bir kamara dolusu asık surat taşıyor.
Tramvaylar,
tüneller, otomobiller, seyyar bir hastanenin melankolik koğuşları.
Gülmüyoruz. Gülme zamanı gelmedi mi
artık!...
Lilay Koradan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder