Hayata anlam
verebilmemiz için bu soruya anlamlı bir cevap verebilmemiz gerekiyor. Birçok kimse yaşamanın bir zevk olduğunu
anlayamadan hayatlarını, basit kuralları uygulayarak zindana çevirirler.
Yaşanacak sadece
bir tek hayatımız var. Bu yüzden çocuğumuz gerektiği gibi sevebiliyor muyuz;
onların bizlere verilmiş nimetler olduğunu gerçekten idrak edebiliyor muyuz?
Geçmişin
salıncaklarında mutlu mutlu sallandığımız günleri anımsadığımızda, o zamanlar
elimizde bir çok nimetin olmadığı anlardı belki; oysa şimdi eskiye nazaran bizi
çok daha güzel yaşatacak imkanlara sahibiz.
Dahası, başucumuzdaki
çocuklarımızla, geleceğin bütün rengarenk bahçeleri ümit meyveleri ile
çiçeklenmiştir.
Dünyanın ünlü
sevilen artistlerinden Bob Hope, yaşadığı türlü felaketler arasından sıyrılıp,
hayatı nasıl güzel yaşadığını şöyle anlatıyor:
“Annem dünyanın
en müşfik ve en fedakar kadınlarından biriydi. Yedi çocuklu ailesini beslenmek
için canla başla çalışırdı. Maddi
ihtiyaçlarımızdan başka, ruhi ihtiyaçlarımızla da uğraşırdı. Allah
sevgisini kalplerimize aşılamak için çaba gösterirdi. Sevgili annem hayata
güzel bakıyordu. Bu yüzden o ne istediğini çok iyi biliyordu.
Artistlik
hayatımın başlangıcında, türlü başarısızlıklarla karşılaştığım zamanlar bile
günün birinde mutlaka başarılı olacağıma yanlı o inanırdı. Bana para yollamak
için, kendi ihtiyaçlarını kısmaktan bir gün bile geri durmamıştı.
Annemin bütün
hayatı başkalarına iyilik yapmakla geçmişti. Fedakarlıklarına karşılık herhangi bir mükafat beklemediğini bildiğimiz
halde, ben ve kardeşlerim annemizin ihtiyarlık yıllarını mutluluğa boğmaya
ahdetmiştik.
Günün birinde
Chicago’daki Stratford tiyatrosunda büyük bir başarı kazandım. O tarihten sonra
talihim açıldı. Bir vakitler yüzüme bile bakmayan tiyatro müdürlerinden arka
arkaya teklifler almaya başladım.
Çok geçmeden
annemle babama Clevland’da güzel bir ev satın aldım. Artık onların, ömürlerinin
sonuna kadar sıkıntı yüzü görmeyeceklerini bildiğimden, büyük bir sevinç
duyuyorum.”
Lilay Koradan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder